Şato nedir? Ne işe yarar?

 

10391611_331094850321_5806705_n.jpg

Stephanie kahkaha pratiği yaparken

 

Işık parçacık mı dalga mı? Ya ses?  Ya Stephanie… Yaptığım araştırmalar sonucunda Stephanie’nin dalgalardan oluştuğu kanaatine vardım.

Stephanie çok kökenli Fransa’da yaşayan bir kadın. Belki de herşeyden çok Ingliz ancak  Stephanie’nin orada yaşadığı evler ruhuna dar geliyordu. Ruhunu dışa vurduğu seslerin saflığıyla ilgili sorgulamalar içindeydi. Kuşkusuz onun bu normal boy apartman daireleriyle olan sorunu biraz normalin dışındaydı. Nasıl Reha Erdem’in Kosmos’u şekerden besleniyorsa, Stephanie’nin de kahkahasıyla kendine dönüşlü benzer bir ilişkisi bulunuyordu. Güçlü, şen kahkahalar attığında evrenle bağlarını güçlendiriyor ve onunla yekvücut oluyordu.

Stephanie hayvansal bir üreme içgüdüsüyle, DNA’sını yaymaya çalışan bir varlık gibi kahkahasını her yere yayma içgüdüsüne sahip. Bu dürtü Stephanie’nin yıllar evvel İngilteredeki yaşam alanından ayrılmasının temel nedeniydi. Ses dalgalarının pürüssüzlüğünü koruyarak en az kırılmayla yayılabilmesi için Fransa’da 16. yy’da yapılmış bir şato almaya ve çevresinde inlerin cinlerin raks ettiği bu şatoda yaşamaya karar verdi. Amacı bu yaşam alanını bir arzu nesnesi haline getirip içindeki insanlarla prüzsüz kahkaha paylaşımıydı.
Şatonun zemin katı tamamen biririne bağlı odalardan oluştuğundan neredeyse tüm odalarla her gün hemhal olunuyor ve hepsi günlük hayatın parçası olma şansına ve dolayısıyla uygun bir ses dalgası yayma onuruna ulaşıyorlardı. Doğrusal olmayan alanlarda kavisli köşeler oluşturularak kahkahaların olabilecek en az kırılmaya uğraması sağlandı.

Apartman dairesinde saniyede 60 kez duvarlara çarparak birbirinin üstüne binen kahkada dalgalarının spirutuel saflığını kaybetmesinin aksine burada mutfakta patlayan bir Stephanie kahkahası  8 oda ileriye rahatlıkla çok az kırılma yaşayarak ulaşabiliyordu.

Uzağa saflığını kaybetmeden kahkahalarını yayabilen Stephanie artık üreme dönemini başarıyla tamamlamış bir kedi kadar tatmin olmuş bir biçimde hayatını sürdürüyor.

 

Untitled.jpg

Stephanie’nin dikine kahkaha ileten şatosu

 

Not; Bu adresten Stephanie’nin hayatına konuk olabilirsiniz;
https://www.youtube.com/channel/UCyqPuqFXuAP5GMwRNFg5hpA

Arjantin’in Güncel Durumu ve Buenos Aires’de Yaşamak

Arjantin çoğu kisininin zihninde Güney Amerika’nin en avrupai ülkesi olarak yer etmiştir. Muhtemelen de doğruya yakın bir yargıdır bu. Devasa sokakları Avrupa şehirlerinde görmeye alışık olduğumuz mimari eserlerle ve daha fazlasıyla dolu bir görsel şölen sunmaktadır kuşkusuz. Aklımıza düşen tipik Güney Amerikalı fiziğinden bağımsız olarak çokça sarı saçlı mavi gözlü Arjantinli görebilirsiniz sokaklarını arşınlarken bu ülkenin. Kuzeyi daha çok diğer Güney Amerika ülkeleriyle kültür alışverişi yapıp folklorik olarak zenginleşirken Buenos Aires ise nev-i şahsına munasır bir yaşam ve kültürel yapı sunar size. Okumaya devam et

Nefes Almanın Başkenti; Pai

Geçmişte bir noktaya geri dönüş yapmak ve çok mutlu olduğum bir yeri anlatmak isterim. Pai, Chang Mai yakınlarındaki bir Kuzey Tayland köyü. Asıl amacı, çocukluk hayali Phnom Penh’i görmek olan biri olarak Bankong havalimanına inmiştim, hiçbir planım olmadığı gibi nereye nasıl gideceğimi de gün içi yaptığım araştırmalarla bulmak niyetindeydim, bölge hakkında hiçbir şey bilmeyen bir cahil olarak Bangkok’da dolaşıyor, çok şey de bilmediğimden diğer gezginlere nerelere gittiklerini neleri sevdiklerini soruyordum. Güneydeki ünlü adalara giderim belki diye geçiyordu aklımdan.

Bangkok’daki bir ‘Meetup’ etkinliğinde(Tayland mutfağı etkinliği) tanıdığım Roxanne adındaki bir Fransız aracılığıyla ilk işaret fişeklerini yaktım. Kuzeydeki bir köyden bahsederken gözlerinin içi parlıyordu, benim de yolu planlarkenki tek kılavuz çizgim bu göz parlaklığı oldu. Okumaya devam et

Oku Gez Dokun

Muhakkak denge unsuru hayatın çoğu yerinde bize çeşitli avantajlar getiriyordur. Çeşitli anlarda bu denge unsurundan ayrılıp belki de risk alarak kendimizi daha ilerilere atmayı amaçlayabiliriz, kendimizi iyi analiz ettiysek haklı da çıkabiliriz, hayat işte… Fotoğrafta gördüğümüz arkadaşların yaş ortalaması 78, son Güney Amerika turlarının sonunda, Mar del Plata’dan Buenos Aires’e geçtiklerinde tanıdım onları. Ortak alanımıza damladıkları her anda ortamın enerjisini yükselten, sarılsanız göğsünuze sokmadan kendinizi durduramayacağınız insanlar Hugo ve Milvia. Okumaya devam et

Suçlu Menteşeler

Kendimi yavan dış dünyaya kapattigimda yazma isteğim artıyor, ya da geliyor diyeyim. Yavan olmayan dış dünyayı bulmakta zorlanıyorum uzun süredir, olmadığından değil, benim şanssızlığım, beceriksizligim diyelim. Kafamda fikirler zıplıyor, ama hepsi de boşluğa zıplıyor…

Aix en Provence’de aracın içinde bir çift varsa yüzde doksan aracı kadın olan sürüyor. Priego de Cordoba tam bir Katolik köyü, hayatımda hiçbir yerde bu kadar çok Isa çıkartması görmemiştim araçların üzerinde. Krakow mutlu biralar şehri. Chang Mai tam yaşanacak yer, yok yok o Granda idi. Okumaya devam et

Fransa’da Amele Kontluk Dönemi

Bu hikaye şanslı bir workaway hikayesidir. Geçen Eylül ayında istanbulu terketmemle başlayıp su anda Buenos Aires’e kadar beni getiren bu yoldaki şanslı bir durağımı anlatmak istiyorum. Amaçsızca İspanya’da turladığım zamanlarda amacım İspanya’da kalmak yahut Kuzey Afrika’ya geçmekti. Taa ki nerelere gitsem neler neler etsem araştırmalarımın birinde gözüme çarpan 16 yy’dan kalma bir fransız şatosu aklımı çelene dek.

Okumaya devam et

Buenos Aires Nedir?

Buenos Aires nedir? Buenos aires bir kokteyldir. Her tarafı sanatla, müthiş mimari binalarla dolu, mantıksız bir pahaliliğa sahip, politik olarak çok karışık bir ülkenin el üzerinde tuttuğu başkentidir. Yüzlerce blokluk dümdüz sokakların içine saklanmış belki de binlerce küçüklü büyüklü tiyatronun, ayağınızı burkacak kırık kaldırım taşlarının, dünya çapında kültür merkezlerinin şehridir. Plaza de Mayo annelerinin derdi,(bknz. cumartesi anneleri) Güney Amerika kıtasında eğitim öğretim amacıyla yanıp tutuşan herkesin yurdudur. Zenginliğin ve fakirliğin, çokluğun ve azlığın, varlığın ve yokluğun bahçesidir.
Hadi bakalım başka nedir…

Okumaya devam et

Irmik Irmik Arjantin

Tam olarak ne zaman aklımda yer ettiğini hatırlamıyorum. Endülüs semalarındaydım. Endülüs hayatımın en mutlu dönemlerini geçirdiğim yerdi, ilk olarak arkadaşlarım için yapıyordum. Bir youtube videosu izleyerek yapmışımdır ilkini muhakkak. E sonra ‘bicis solidarias’ adında vegan-bisiklet bir grubun etkinliklerine gitmeye başlayınca, bazı çarşamba günleri de onlara yapmaya başladım. Evde ürün geliştirme çabalarım ve çılgın denemelerim(türk kahveli, likörlü, şaraplı vs.) oluyordu. Sıklıkla yapış şeklim üzerinde ufak değişiklikler yapıp sonucu deneklerimin yüzlerinden okumaya çalışıyordum. Ispanya’da yaşadığım süre boyunca 150-200 kişinin irmik helvalarımdan nasiplendiğini düşünüyorum. Kafamda ileride Ispanya’da irmik helvası üzerine butik küçük bir yer açma fikri de oluşmuştu.

Okumaya devam et

Interpol

 

 

Bugün akşam saatlerinde 3 aylık Arjantin turist vizem bittiği için iki günlüğüne gittiğim Uruguay’dan dönüş yolundaydım. Uruguay güzel memleket gibi, ben sadece Montevideo’yu gördüm ama hali, tavrı insanları hoşuma gitti. İki gün boş boş Montevideo sokaklarında dolaştıktan sonra Colonia’daki limana katamaranla Buenos Aires’e geçme amacıyla geldim. Colonia da güzel bir yere benziyor bi daha gelince de orayı gezerim.

Neyse efendim, “check in”imi yaptım pasaport kontrolde Uruguay çıkışını yapıp hemen yandaki Arjantin şubeye geçtim.(evet Arjantin girgirişini de Uruguay’da yapiyorlar) Arjantin Şubedeki yetkili abla pasaportumu alıp bol bol çevirdi sağa sola doğru, sonra bir hışımla çıktı gitti yerinden, benzer bir şey Arjantin’e ilk girişimde de olduğu için çok endişelenmedim, gidip ayrı bir sistemden bakacak herhalde dedim, telefondan Facebook’a filan bakmaya başladım tüm soğukkanlılığımla, ama yetkili abla bir türlü gelmek bilmiyordu… Neredeyse 15 dakika geçtikten sonra hakkımda bir “şey” olduğunu söyledi, o söylediği kelimeyi bilmiyorum ama hakkımda “hayırlısı” diye düşünüp, -tamam dedim. Yetkili abla kendisini takip etmemi istedi, bu ilginçti zira daha önce hiçbir pasaport yetkili ablası yahut abisi kendisini bir yere kadar takip etmemi istememişti. Kendisini yaklaşık 6 metre kadar takip ettim, geldiğimiz yer tüm yetkili abi ve ablaların yetkili üssü olan “supervisor” tabir edilen, aşırı yetkiden insanların kafalarını duvarlara sürttüğü bir yerdi. Burada çok yetkili bir abi telefonda konuşurken elindeki pasaportumu da hafifçe masasına vurmak suretiyle çeşitli jest ve mimiklerde bulunuyordu. Dedim o eli indir… Abimiz telefonda konuşurken sakince dinledim, ancak ortada ilginç bir durum vardı, abimiz sürekli filmlerden yahut haberlerden duyduğumuz “interpol” adlı yetkiden ağlayacak derecede yetkili abilerden bahsediyordu. Önümde dönen bu ilginç hikayeyi izlemeye devam ettim…

Okumaya devam et

basamak

Bu fotoğrafta gördüğünüz Julio Argentina Roca ve Eva Peron, Arjantin tarihinin iki önemli yüzü, ama sadece bu kadar değil, ayni zamanda G. Amerika’da kazandığım ilk paranın yüzleri.

Bundan yaklaşık 4 ay once işi gücü herşeyi bırakıp bir miktar parayla Türkiye’yi terk-i diyar ettim. Bir miktar sevgili Ispanya’da gezdim, sonra birkaç hafta Fransa’nın enfes Dordogne bölgesinde 16. yüzyıldan kalma bir şato’da yaşadım, şatoya bir havuz yapılmasına yardım karşılığında her türlü masrafım hatta fazlası karşılandı… Ardından “yakınım bi gideyim” deyip Amsterdam’a geçtim sevgili Rembrand’ın evini; Rijksmuseum’u olmeden gormus oldum. Ardından uzun süredir denemek istediğim hostelde calışma işini Slovakya’nın ufak bir şehri olan Nitra’da buldum(workaway), birkaç hafta bu degişik kültürle hemhal olduktan sonra Krakow’a geçip başka bir hostel’de yine 2 hafta calıştım, turizm sektorundeki tecrübem uluslararasıydı artık…(daha once ispanya’da da calışmışlığım vardı gerçi bu şekilde) Yol filan derken az olan param bitiyordu, son darbeyi vurdum ve once Madrid’e, ardından bileti almadan hemen once yine bir hostelinde iş bulduğum Arjantin’in Cordoba şehrine tek yön uçak k bileti aldım… şu an size bu Arjantin şehrinin bir yaz gününden yazıyorum, şu an hostelde benim shiftim ama çok müşteri olmadığından iki laf etmeye vaktim var…

şu an geri dönmek istesem dönecek param yok, zira geri dönmek de istemiyorum, Istanbul’da beni her gün daha da aptallaştıran, her türlü hayatta kalma yeteneğimi yitirmeme yol açan ofis hayatından sonra kaybettiğim bazi şeyleri kazanmak ve kendimi ifade edebilecegim yeni bir yol bulmak için bu yola çıktım… Muhtemlen 2 ay daha makarna yiyecek param var, yani yakında minimal masrafda yaşamaktan ziyade para da kazanmam gerekecek… Ofis hayatindansa(yok ofiste çalışın da benim gibi hiçbir zaman tüm hayatınızı çalıp size para dışında bir şey vermeyen bir dala tutunmayın) bir hostelin resepsiyonunda insanlarla yüz yüze olmayi, sağı solu süpürmeyi çok daha sağlıklı buluyorum…

Yukarıda gördüğünüz paralar 2 gün once hırsız giren bir barın sahibinin benden “bodyguard” olmami istemesiyle 3.5 saat kapıda bekleyip insanlarla konuşarak kazanılmış paralar… bu yolda kazandığım ilk paralar, 50 lira filan ediyor 3-4 günlük yemek masrafı nerdeyse… Yakında Buenos Aires’e geçip mart sonuna kadar başka bir hostelde calışırken bu yolda devam etmek için neler yapabileceğimin hesabını ve araştırmasını yapacağım…

hepinize selamlar…

 

ocak 2017